İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

PEKİ, NEDİR YANLIŞ OLAN?

Tahmini Okuma Süresi: 3 dakika

Elazığ Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara’nın intiharı bu hafta içimizi en çok yakan olay oldu. Enes’in intiharı ve geride bıraktığı not ülkedeki çoğu genç insanının sorunlarının acı bir özeti gibiydi adeta. Bir kısım intiharı tek boyutu ile ele alırken diğer bir kısım olağanca yüzeysellikle isyanını dile getirdi. Oysa Enes’in intihar notunda ve çektiği videoda tek bir sorun yoktu maalesef. Yanlış konumlanmış aile ilişkisi, yanlışlıklar üzerine kurulmuş cemaat ilişkisi, yanlış eğitim sistemi, yanlış politikalar, yanlışlar yanlışlar… Tüm yanlışların toplamında yaşamak için neden bulamayan, geleceğinden ümidini kesen, çıkış yolu bulamayan pırıl pırıl bir gencin intiharına şahit olduk. Enes’in tek kaygısı ise geride kalan kız kardeşlerinin aynı akıbeti yaşamamasıydı.

Yanlışlıklar silsilesi ailede başlıyor dedim. Peki, nedir yanlış olan? Yanlış olan anne babaların kendi doğrularını mutlak doğru kabul edip, çocuklarını ise proje olarak görmesinden kaynaklanıyor. Çocuklar proje olunca kendi doğrularını bulma, kendi çizgilerini çizme şansı kalmıyor. Dayatılmış bir hayatta kendini var etmenin zorluğuna aşinayız aslında. Bu tutsaklık halinin üstesinden gelmek kolay değil.

Yanlışlıklar silsilesi cemaat yurtlarında devam ediyor dedim. Peki, nedir yanlış olan? Gelin görün ki cemaatler de mensuplarını proje olarak görüyor. Mutlak doğrularını kendilerine gelen gençlere dayatmaktan geri kalmıyorlar. Dahası inancı ritüellerden ibaret görüp tek tip insan yetiştirme gayesini ulviyet atfedip farklı olan herkesi ve her şeyi bilerek ya da bilmeyerek düşmanlaştırıyor. O kadar yüce değerlere hizmet ettiğini düşünüyor ki yanı başında çırpınan bir insanın derdini görmek, onun derdi ile dertlenmek aklına bile gelmiyor.

Yanlışlıklar silsilesi eğitim sisteminde devam ediyor dedim. Peki, nedir yanlış olan? Yanlış olan, eğitim sistemimiz de öğrencileri birer proje olarak görüyor. Mutlak doğrularını öğrencilere dayatıyor. Dahası eğitimi yalnızca mevcut siyasi iklimin çizdiği sınırlar içine hapsetmeyi “makul vatandaşlık görevi” olarak görüyor. Okula berrak zihinlerle, meraklı bakışlarla gelen öğrencileri tornacı titizliği ile tek tipe sokmayı “başarı” olarak görüyor. Öğrenciler ise sınırlar içinde sınırsız evreni kavrama ve anlamlandırma çabasında boğuluyor.

Yanlışlıklar silsilesi politikayı belirleyenlerde de devam ediyor dedim. Peki, nedir yanlış olan? Politikayı ister devlet dediğiniz bürokrasi belirliyor olsun, ister hükümet dediğiniz organizasyon belirliyor olsun onlar da vatandaşı proje olarak görüyor. Mutlak doğrularını vatandaşa dayatıyor. Bazen beka diyerek, bazen milli diyerek, bazen vatan diyerek vatandaşını hizaya sokuyor. Neyin doğru neyin yanlış olduğuna, neyin milli neyin gayri millî olduğuna, kimin kahraman kimin hain olduğuna bir çırpıda karar verebiliyor. Bu baskı ortamının insanlarda yarattığı yılgınlığı düşünmek aklına bile gelmiyor.

Enes bu gerçekliği en acı, en istemediğimiz şekilde yüzümüze vurdu. Keşke aileler, cemaatler, siyasiler, bürokratlar, eğitimciler, aydınlar ucuz günlük çıkarlarına neyi feda ettiklerini görebilseler. Keşke toplumun her bir ferdi durup bir soluklanıp biz ne yapıyoruz, biz ne haldeyiz, biz nereye sürükleniyoruz diye samimiyetle kendisine sorsa.

Enes tekrardan gelmeyecek, burada bulamadığı ferahlığı, özgürlüğü, güzelliği dilerim ki öte tarafta bulsun. Dilerim ki her şeye rağmen Enes bizlere hakkını helal etsin. Yoksa bu toplum bu haliyle, bu umursamazlığıyla helak olmaya yüz tutmuş görünüyor.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir