Mevzuhaber’deki 125. buluşmamızdan tüm okurlarıma merhaba. İlk yazımının yayımlandığı 12 Şubat 2021 tarihinin üzerinden 3 yıl geçti. Dördüncü yıla doğru yol alıyoruz. Bu dört seneye yakın süreç içinde yaşadığım güzel, kötü, korkunç, muhteşem olayların etkilerini bazen açıktan bazen ise satır aralarından hissetiniz. Hissettiniz diyorum çünkü bu yazıların altına yaptığınız yorumlarda bana yolladığınız mesajlarda bu “hissinizi” yoğun bir şekilde ben de hissettim.
Mevzuhaber’de yazılarımın yayımlanacağı haberini vermek için Genel Yayın Yönetmenim Fatih Özben beni aradığında -hiç de adapte olamadığım- kendi nişan törenimin ortasındaydım. Birkaç dakika sonra yüzükler takılacaktı. Ama ben o an telefona baktım. Çünkü “yazmak” yanlış bir nişan merasiminden daha kıymetlidir. Nitekim o nişan yalan oldu ama Mevzuhaber’le olan birlikteliğimiz sürüyor. Ara ara birbirini ihmal eden ama kuvvetli bağlarla birbirine bağlanmış bir ilişki bizimkisi.
Velhasıl, o dönem yaşadığım bu kötü nişan sürecini sizlerle “Bir Kurumsallaşma Sorunu: Evlilik” yazımla paylaşmıştım. O kadar güzel yorumlar, tepkiler almıştım ki can sıkıcı durumları unutmam kolaylaştı. Yazı ve dolayısıyla sizlerle buluşmak bana iyi geldi. Sonra ara ara darlandım ve yine satırlardan ve sizlerden medet umdum. “N’oldu Be, Şimdi N’olacak?” yazımla kazanma/kaybetme kavramları üzerine içimi döktüm. Yine yanımda oldunuz. Sonra kısa makaleler kesmedi ve içimdeki karamsarlığı noktalamak için 3 haftalık seri ile yayımladığımız “İs Karası” öykümü sizlerle paylaştım. O kadar cesaret verici dönüşler aldım ki öykücülüğü sevdim. Bunu da sizler başardınız. Bu cesaretle ikinci öyküm olan “Değer” i sizlerle paylaştım. O öyküde de beni yalnız bırakmadınız.
Sadece iç dökmelerde ve öykülerde buluşmadık elbette. Bugünlerde çokça tartışılan “seküler milliyetçilik/Türkçülük kavramlarını iki sene öncesinden Yükselen Dip Dalga “Seküler Türkçülük” yazı dizisi ile sizlerle paylaşmıştım.Şimdilerde bu kavram üzerine yazılan her yazıda ön görüsü tutmuş her yazar gibi mutlu oluyorum.
Takvim yaprakları Eylül 2022’yi gösterdiğinde daha çok kafayı toplamış bir Hanifi okudunuz. Eskiden olduğu gibi mizah da yazılarıma tekrar dahil olmaya başladı. “Yuh Dedim Bahattin Biz O Paraya…” yazımla birlikte güldük, gülerken de eleştirel düşünceyi elden bırakmadık tabi.
Tam toparlandık derken dayımı kaybetmek çok sarsmıştı beni. “Ah Be Dayı” yazımla yine içimi burada dökmüştüm. Yazının altına gelen yorumlarda ve şahsıma atılan mesajlardan onun ne kadar çok sevildiğini, yaşamı boyunca ne kadar çok insana dokunduğunu görünce acım biraz olsun hafiflemişti. Kafayı daha da toplamak için yazmaktan sonraki en büyük tutkum olan motosiklete yoğunlaşmıştım. Öyle ki motosikletle gezmek istediğim hayali rotayı “Motorları Beyrut’a Sürememek” yazımda biraz sitemle de olsa paylaşmıştım. Sonra hayat böyle sitemleri “şımarıklık” olarak algılamış olacak ki bir hafta sonra 6 Şubat depremi tüm önceliklerimizi değiştirmemize, tüm sitemlerimizi alt üst etmemize neden oldu. Depremin yarattığı fiziki ve psikolojik çöküntüyü biraz olsun aşınca “Ve Biz Geride Kalanlar” yazımla deprem anında ve sonrasında yaşadıklarımızı tam bir ay bir hafta sonra yarım yamalak anlatabilmiştim. O günden sonra da gerçekten önceliklerim değişti. Hayat dediğimiz şeyin bir anda bitebileceğini görmek “an” dediğimiz zamanı daha kıymetli hale getirdi.
***
Şimdi ise hayatımın daha başka bir evresine geçtiğimi hissediyorum. 16 gün sonra yaş 35 olacak ve bunu Cahit Sıtkı gibi yolun yarısı olarak kabul edersek, hayatımın ikinci yarısını daha farklı yaşamaya olanak sağlayacak gayretler içine girdim. Hayatımın ilk yarısındaki iş hayatım hep bir yerlerde ücretli çalışan olarak geçti. Hepsi bana bir şeyler kattı. Moda tabirle “network” diyebileceğimiz çok kıymetli insanlar ağı oluşturma fırsatı verdi. İnsan ilişkilerine, iş dünyasına ve işin kendisine olan bakış açımı şekillendirdi. Şimdi ise hayatımın ikinci yarısında bu deneyimleri tamamen kendi kontrolüme alarak zamanı ve hayatımı kendim planlamak gayreti içindeyim. Bunun için ilk şart elbette ekonomik özgürlükten geçmekte. Bu gerçekliğin farkında olarak mümkün mertebe ayakları yere basan ve sakince ilerleyen işler yapma gayretindeyim. Bu çerçevede GİP Medya ismiyle kendi markamı oluşturuyorum. Youtube programları ile kıymetli konukları ve kıymetli konuları sunmaya gayret ediyorum. Burada içimdekileri yazarak anlatırken, orada da konuşarak anlatma gayretinde olacağım. Tabi insanlara ulaşmanın, içindekileri anlatmanın bir bedeli olacak. Bu bedeli ise reklam çekimleri, reklam metin yazarlığı ve web sitesi kurulumu işlerinden sağlamayı hedefliyoruz. Bugüne kadar sevincimi, hüznümü ve heyecanımı nasıl sizlerle paylaştıysam, bunu da sizlerle paylaşmak istedim. Ve bugüne kadar nasıl yanımda olduysanız şimdi de desteklerinizi esirgemeyin istiyorum. Benim motivasyonumu ve heyecanımı diri tutan sizlere ve sizlere ulaşmamı sağlayan Mevzuhaber ailesine bu 125. buluşmada bir kez daha teşekkür ediyorum. Var olun.
(GİP MEDYA’ya abone olmayı, beğenmeyi ve paylaşmayı unutmayın. Hanifi İle Biz Bize Programını takip etmeyi ve yorum yapmayı ihmal etmeyin. 😊 )
İlk yorum yapan siz olun