İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Her Çocuk Sevimli Midir?

Tahmini Okuma Süresi: 4 dakika

Başlıkta sorduğum sorunun cevabını peşinen burada vereyim ki yazımın devamını ona göre okumak isteyip istemeyeceğinize karar veririniz sevgili Mevzuhaber okurları: Cevabım hayır. Her çocuk sevimli değildir… Gerekçelerimi merak edenleri satırlarım arasında gezintiye davet ediyorum. Buyurun.

Uzunca süredir içten içe beni üzen ama üzerine konuşmayı da kendime hak görmediğim bir mevzu var. Bu mevzunun konu başlığı “çocuk yetiştirme”. Zaman zaman çevremdeki çocukları ve anne babalarını gözlemliyorum. O kadar sıkıntılı örneklerle karşılaşıyorum ki önce sinirim bozuluyor sonra canım sıkılıyor. Çünkü bazı çocuklara baktığımda geleceğin narsistini, psikopatını görüyorum. Tabi bunu ebeveynlerine söyleyemiyorum. Çünkü bu tespiti olgunlukla karşılayıp bunun üzerine düşünecek kadar eleştiriye açık bir ebeveynle de karşılaşmadım. Zira o olgunlukta olabilecek anne babaların çocukları da gayet sağlıklı bireyler olarak yetişiyorlar zaten.

Çocuk yetiştirme üzerine yazma fikrini de hep erteledim. Çünkü karşı taraftan gelecek “ama senin çocuğun yok” gibisinden savunmasına bir cevabım yok sanırdım. Fakat artık böyle düşünmüyorum. Çünkü şimdinin sorunlu yetişen çocukları yirmi yıl sonra iş hayatına atılacak ve karar verici mercilerde olacak. O vakit ömür yeter ben de yaşıyor olursam bu narsist bebelerin cehenneme çevirdiği hayattan ben de nasibimi alacağım. O yüzden şimdi her hareketi hoş görülen, her birisi bir prenses ve prens olarak görülen, her istekleri anında yerine getirilen, “ayıp” ve “utanma” gibi insani duygulardan bir haber, acı, üzüntü, emek, yorgunluk, mücadele gibi yine insana ait duyguların uzağında görünmez bir fanusun içinde büyüyen bu müstakbel narsistler pekâlâ beni ilgilendiriyor. Anne babaların çocukları için en iyisini istemeleri en doğal hakları.  Ama bu en iyisi “her şeyi çocuğun önüne koşulsuz sermek” mi? Pek emin değilim. Bu çocuklar birer insan olduğu için ve insana dair mevzular bir matematik, bir makine gibi formüle edilemeyeceği için bu konu üzerine her anne babanın kendi gerçekliğini düşünerek kafa yorması lazım.

Günümüz ebeveynlerinin yaptığı diğer bir hata da kendi çocukluklarında içlerinde ukde kalan ne varsa çocuklarına yaşatmak gibi bir derde düşmeleri… Fakat üzerine düşünmedikleri bir husus var; belki de o ukdeler yaşama heveslerini pekiştirdi. Belki de acıları onları olgunlaştırdı. Belki de eksikleri tamamlama gayretleri onları boşlukta gezinen ruh hastaları olmaktan alıkoydu ve mücadeleci yönleri gelişti. Belki de utanma duygusu ile bastırılıyoruz sanırken, başa gelecek birçok beladan arındılar. Kim bilir?

Şimdi bu saydığım “belkileri” tamamen kötü belleyip çocukları gerçek hayattan koparıyorlar farkında olmadan.

Sizlere üç farklı coğrafyadan ve üç farklı toplumsal tabakadan karşılaştığım çocuk manzaralarını aktaracağım. Eminim aktaracağım manzaralara sizler de şahit olmuşsunuzdur. İlk olarak köye gittiğimde karşılaştığım çocuk manzarasını anlatayım. Köylerde çocuklar çok erken yaşta bir şekilde eve katkı sunmaya başlıyor. 7-8 yaşlarında 30 tane koyunu dağa otlatmaya giden, ahırı temizleyen, tavukları yemleyen çocuk görürsünüz. Bu çocuk köyde de kalsa, ilerde şehre de gitse, eğitimi seçip üniversiteye de gitse kendisini paralamadan para kazanabilir. Çünkü 20 yaşına geldiğinde en az 10 senedir sorumluluk alma, iş bitirme tecrübesi var demektir. Ben o çocuklara baktığımda geleceğin tüccarını, esnafını, askerini, polisini ve öğretmenini görüyorum.

Gelelim şimdi kent hayatına. Buradan iki örnek daha vereceğim. Eminim bu örneklerle de karşılaşmışsınızdır. Birinci örneğim sanayiden. Özellikle yaz aylarında sanayide bolca çocuk çırak görürsünüz. Sabah ustası kapı önünde çayını yudumlarken dükkânın önünü süpüren, öğlen iki ekmekli tavuk dürümü çölde su bulmuş gibi yutan çocuklar… Gözünüzün önüne geldi değil mi? O yırtık, bıçkın, gözü kara, yaşından büyük laflar eden küçük esnaf. Ben o çocuğa baktığımda paranın ve zamanın kıymetini 10’lu yaşlarda öğrenmiş, 20’li yaşlarda altına araba çekecek olan başarılı bir adam görüyorum.

Gelelim üçüncü örneğimize. Üçüncü örneğimizde orta-orta üst ve üst sınıfa mensup ailelerin çocukları… Güzel kıyafetleri, bakımlı saçları, ışıklı ayakkabıları ile ilk etapta “ne güzel bişi bu yaa” dediğimiz o çocuklarla geçirilen on dakikadan sonra “düşman başına, düşman başına” diyerek koşmak isteyişinizi düşünün. Dur durak bilmeyen, dilinin kemiği olmayan, utanma kavramından bir haber, istediği olmayınca kıyametler koparan o çocukları… İşte ben o çocuklara bakınca 20’sinde antidepresan haplarını ikişer üçer yutan tipler görüyorum. Her türlü sorumluluktan kaçan, tüm dünyayı kendi etrafında dönüyor sanan narsistler görüyorum…

Şimdi söyleyin bana. Her çocuk sevimli mi?

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir