İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Deli Durdu’nun Oğlu

Tahmini Okuma Süresi: 3 dakika

Yağmur sonrası şehrin bol gecekondulu mahallelerinin üzerine soba isi çöker. Yağmurun kasveti yetmezmişçesine griye bürünür gökyüzü. Öyle bir is bulutu ki nenemin devasa yorganları gibi örter üzerimizi. İşte o is, kırkında kocatır adamı.

Tüm kocamış, mutsuz adamlara inat asfaltın kuru tarafında çocuklar surat parçalayan plastik toplarını tekmelerler. Karınlarını sanki her gün salçalı ekmekle doyurmuyormuşçasına sağa sola koşturur, yün kazaklarındaki çamur ve sümüğe aldırmadan gülerler. Kadınlar ev, çocuk, yemek ve temizlikten arta kalan zamanda cam kenarında ölümü beklerler. Genç kızlar kendilerini bu mahalleden çekip çıkaracak bir prens bulamazlarsa akıbetlerinin anneleriyle aynı olacağını bilerek avluya dolan yağmur suyunu leğenlerle dışarı boşaltırlar.

Ben mi? Ben bu mahallenin delisiyim. Herkesi tanır, herkesi izler, herkesi dinlerim. Kimse beni tanımaz, kimseye de kendimi anlatmam.

Anam rahmetliyi iyi bilirdi mahalleli. “Deli Durdu” derlerdi adına. Babamı da bilirlerdi ama pek iyi bilmezlerdi. Tıkık Aziz derlerdi kahvehaneden arkadaşları. Okeyde el açtığı görülmemiş hiç. Tıkık lakabı da oradan yapışmış.

Beni de adamdan sayarsanız üç nesildir bu gecekondu mahallesinde yaşarız. Her yağmurda aynı gökyüzünün altında benzer şeyleri yaşayıp dururuz. Değişen simalar olsa da her yağmur sonrası yaşananlar üç aşağı beş yukarı böyledir mahallemde.

Hayatın geri kalanında da değişen pek bir şey yok aslında. Dedem Sırma Recai(keldi) babam Tıkık Aziz ve ben. Üçümüz de ucuz ekmek kuyruklarında anlam aradık. Üçümüz de Huzur Bakkalın veresiye defterine sayfalarca anı bıraktık. Üçümüzün de kendisine ait bir arabası, bir evi, bir işi olmadı. Dahası üçümüzün de kendisine ait bir hayatı da olmadı. Başkalarının hayatlarında birer figüran olarak yaşadık. Dedeme sırma, babama tıkık bana da deli rolü düştü. Ben rolümden şikâyetçi değilim yanlış anlamayın. Anamı özlemek dışında bir derdim de yok açıkçası…

Bundan sebep her yağmur sonrası önce insanları seyrederim uzun uzun. Sonra asfaltın en temiz yerinden berrak bir su birikintisi seçer ona bakar anamı düşünürüm saatlerce.

Su birikintisine saatlerce bakmak pek akıllı adam işi olmadığından deliliğimden şüphesi olanların şüphelerini her seferinde gideririm. İnsanlar da her seferinde deli der, güler geçerler bana.

Ama kızmıyorum insanlara. Sadece acıyorum. Benim su birikintisinde hayallere dalacak vaktim çok. Onların kendilerine soru soracak vakti yok. Benim hiç’liğim yokluktan acı duymayacak kadar derin. Onların ise yoksulluğu, acı çektirecek kadar derin. Ben sonsuzluğu bekliyorum, onlar ölümü. Ben yağmuru yağdıranı merak ediyorum, onlar cenneti. Benim deliliğim huzurun, onların akıllılığı huzursuzluğun sebebi. Ben yalnızca anamı özlüyorum, onlar sahip olamadıkları her şeyi.

İşte böyle dostlar. Ben mahalleme çöken soba isine ve kasvetli gökyüzüne rağmen yağmuru seviyorum. Su birikintisindeki düşlerimi seviyorum. Olağanca suratsızlığına rağmen mahallemin akıllı insanlarını seviyorum. Deliliğimi seviyorum.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir