İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir Kurumsallaşma Sorunu: Siyaset

Tahmini Okuma Süresi: 4 dakika

 

Siyaset, özellikle 80 kuşağı ve sonrası için uzak durulması gereken bir tehlike ya da vakit ayrılmaması gereken boş bir uğraş olarak görüldü. Çünkü siyaset yapmanın, içinde yaşanılan toplumun sorunlarına kafa yormanın ve çatışma alanlarına çözüm üretmenin bedeli, kurumsal siyaset ve darbeci askerler tarafından ödetildi. Siyaset, öğrenci kantinlerinden, köy kahvehanelerinden, fabrika yemekhanelerinden, esnaf tezgahlarından uzaklaştırılıp daha korunaklı ve müdahaleye uygun bir alana taşınmaya çalışıldı. İnsanlar siyaset üretme işini kurumlara ve kurumların profesyonel(!) üyelerine bırakmaya teşvik edildi. “Burada siyaset yapma!” “Siyaset yapacaksan git parti kur.” söylemleri bu zihniyetin ürünü olarak hayatımıza girdi. Oysa ki siyaset tam olarak buralarda yapılır, çünkü sorunlar buralarda, çatışma alanları buralarda ve dolayısıyla çözümler de bu alanlarda aranır…

Tüm korunaklı şekli ve konforu ile ezici bir çoğunluğu toplumun ayrıcalıklı kesiminden olan meclisin tek siyaset alanı olarak adres gösterilmesi ne kadar sağlıklıdır? Mecliste kaç işçi, kaç çiftçi, kaç esnaf, kaç öğrenci vardır? Seçimden seçime yukarıda saydığım alanlara temas eden siyasi partilerin profesyonel siyasetçilerinin bu alanlarda yaşanan sorunlardan ve çatışma dinamiklerinden ne ölçüde haberi vardır? Siyasetin en önemli kurumlarından olan siyasi partilerin, parti içi demokrasi karneleri, parti içi emekçi temsil alanları ortadayken, neden siyaset yapmanın tek adresi olarak partileri ve dolayısıyla meclisi adres gösterelim?

Parti siyasetine inanmayan birisi olmama rağmen siyasete ilgim ve muhabirlik geçmişim vesilesi ile birçok farklı siyasi partiden yönetici ve üye temsil alanlarında tanıştığım insanlar oldu. Bu vesile ile farklı siyasi partilerin iç işleyişlerinin bir kısmına da şahit olma fırsatım oldu. Kurumsal siyasetin parti içi mücadeleleri, koltuk savaşları ve entrikaları ile demli çay eşliğinde esnaf tezgahında yapılan siyaset arasındaki farkı görmem açısından faydalı bir pratik oldu muhabirlik. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki en basit esnaf siyaseti en sistematik parti siyasetinden çok daha evladır. Kaşar peynirin fiyatının neden arttığını tartışan iki insanın yaptığı da siyaset, parti içi çıkarlarını toplumun çıkarı gibi lanse edip suni gündemlerle bizi oyalayanların yaptığı da siyaset. Seçim sizin. Hangisi yaşam pratiğinize ve gerçekliğinize uyuyorsa onu seçebilirsiniz.

 Parti binalarında siyaset diye konuşulan “şey” çıkar çatışmalarının uzlaşı arayışı iken, köy kahvehanelerinde, öğrenci kantinlerinde, fabrika yemekhanelerinde, esnaf tezgahlarında konuşulan sahici sorunlar ya da inanılan davadır. Davanın ne olduğunun bir önemi yok, -en azından bu yazı için- mühim olan samimiyet. Bir tarafta dava perde edilip rant devşirme yarışı yapılırken, diğer tarafta yalnızca dava ya da ekmek kaygısını görmek mümkün. Tıpkı “bir kurumsallaşma sorunu: evlilik” yazımda çiftlerin kişisel çıkarlarını “gelenek görenek” perdesi arkasına gizleme eğilimi göstermesi gibi…

***

Kurumsal siyaset giderek çözüm üretmekten, dahası emeğinden başka sermayesi olmayan toplumun büyük çoğunluğunun gerçekliğinden uzaklaşıyor. İdeolojik bağnazlıklara kısmen daha mesafeli olan Z kuşağının yalnızca kurumsal siyasetten değil tüm kurumsallıklardan giderek uzaklaşmasının sebeplerinden birisi bu. Z kuşağı ile yapılan anketlerde sandık boykotu eğilimlerinin ve protesto amaçlı boş oy atma tercihlerinin önceki kuşaklara göre daha fazla olmasının sebebini de burada aramak gerek. Z kuşağının bu eğilimini “Onlar zaten apolitik gençler.” Diyerek geçiştirmek kolaycılık olur. Gençler yalnızca kurumsal siyasetin apolitiği. Tıpkı gençler arasında yükselen “Deizm” tartışması gibi. Gençlerin büyük çoğunluğu kurumsal dinin deisti..

 

Dini kurumların elinin en güçlü olduğu dönemde deizmin de en güçlü dönemini yaşaması tesadüf müdür?

Siyaset kurumunun en güçlü olduğu dönemde en apolitik (!) gençliğin görülmesi tesadüf müdür?

Sorunu halkın dininde, halkın siyasetinde aramak yerine kurumların din algısında ve kurumların siyaset anlayışında aramanın vakti gelmedi mi?

Gençler mi kurumsallıktan uzaklaşıyor yoksa kurumlar mı hayatın gerçekliklerinden uzaklaştığı gibi gençlerden uzaklaşıyor? Bunu iyi analiz etmek gerek.

Dr. Ali Şeriati’nin her kitabının başına iliştirdiği “Sizi rahatsız etmeye geldim.” sözüyle kurumsallaşma serisini bitirelim. Hepimizin biraz rahatsızlığa ihtiyacı var. Hepimizin kurumsallığın aldatıcı konforundan uzaklaşıp hayatın rahatsız edici coşkun nehrinde sürüklenmeye ihtiyacı var.

İyi bayramlar….

Hanifi Aktaş

(Bu yazı 14.05.2021 tarihinde, mevzuhaber.com sitesinde yayımlanmıştır.)

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir