İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fakirim, Fakirsin, Fakiriz

Tahmini Okuma Süresi: 3 dakika

adolu’da herkesin bildiği benim de çok sevdiğim ve anlamlı bulduğum bir dua var. “Allah kimseyi gördüğünden geri koymasın.” O kadar güzel ve haklı bir dua ki, sağlamasını maalesef yaşayarak tecrübe ediyoruz.

Hiç görmediğimiz, bilmediğimiz, tatmadığımız şeylerin yokluğunu hissetmez, acısını duyumsamayız. Kimse Mars’a ayak basmadığı için kahrolmuyor, uçan arabası olmadığı için içlenmiyor, Fransız peyniri ile kahvaltı yapmadığı için üzülmüyor. Çünkü çoğumuz bu saydıklarımın hissini bilmiyoruz. Bir kez dahi bu hisleri tatmış olsaydık illa ki yokluğunu arardık.

Bugün ülkenin genç insanları olarak en büyük çıkmazımız, bu yaşımıza kadar gördüklerimizden geri kalmamız. Biz bu ülkede;

Otuz Bin TL’ye sıfır araba alındığını,

Üç beş ay çalışıp kenara atılan parayla bilgisayar alındığını,

Biraz dişi sıkıp bir kaç Avrupa ülkesi gezilebildiğini,

Her ay köşeye bir çeyrek atılabildiğini,

Öğrenci harçlığıyla haftada iki sinema filmi izlenebildiğini,

Tartışma programlarında her partiden insanın konuşabildiğini,

Parlamento, başbakan, partisiz Cumhurbaşkanı kavramlarının varlığını,

Etin gramla değil kiloyla alınabildiğini,

Benzinin 5, doların 2 TL’yi geçmeyeceğine ikna olunduğunu,

Sokak yürüyüşlerinin, basın açıklamalarının, oturma eylemlerinin, bakanlığa zincirlenmiş Green Peace eylemcilerinin hain ilan edilmeden haber olabildiğini,

Avrupa Birliği’ne girmek gibi bir derdimizin olabildiğini,

60 TL’ye uçak bileti alınabildiğini,

Ve daha nicelerini “görmeseydik, bilmeseydik” bugün bu kadar acı çekmezdik.

Orta sınıf entelektüel zevkleri tattık bir kere. Şuan yoksul olmak, yokluk içine doğmuş Somalili, Filistinli, Suriyeli bir gençten daha çok koyuyor bizlere. Yurt dışı göremeden yaşlanacak olmanın, sinemaya gidememenin, yeni bir bilgisayar alamamanın, yazları bir hafta gönlümüzce tatil yapamamanın, bunlardan ötürü öfkeli olmanın bir şımarıklık değil haklı bir isyan olduğunu cep telefonunu lüks gören dayılara anlatamamanın acısını yaşıyoruz. Çoğumuz içinde bulunduğumuz bu durumu kabullen(e)miyoruz. Bir kahveci zincirinde elimize karton bardak tutuşturup “hayır ben fakir değilim” diyoruz yalanlarımızı makyajladığımız sosyal medya hesaplarımızdan.

Biz gördüğümüzden geri kaldık. Kısmen de olsa özgürlüğü tattık ya hani. Şuan bir twitle, bir söylemle, bir yazı ile bir şarkı ile cezaevine gönderilmeyi kabul edemiyoruz. Hâlâ “nasıl ya?” diye soruyoruz. Rejimin değiştiğini kabul edemiyoruz.

“Ama partiler var, ama hukuk var” diyoruz. Çürümemesi gereken ne varsa çürümüş olmasını sindiremiyoruz.

Üzgünüm. Fakir olduğumuzu ve özgür olmadığımızı kabul etmeliyiz artık. Ona göre rotamızı çizmeliyiz. Bu bocalama dönemi geçecek. Fakirleştiğimiz gerçekliği makyajla kapanmayacak hale gelecek. O zaman orta sınıf konfor alanlarımızdan mecburen çıkacağız. Bu konfor alanlarımızdan çıkış özgürlüğümüze kavuşma bileti mi olacak, yoksa tutsaklığımızı mı derinleştirecek? İşte onu zaman gösterecek.

Ama ben bu sürecin hızlanması gerektiğini düşünüyorum. Bu sürünceme çekilecek gibi değil zira.

O yüzden buradan benim gibi olan tüm genç arkadaşlarıma sesleniyorum;

“Fakirim, fakirsin, fakiriz”

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir