Herkeste adı konmamış bir iç sıkıntısı var; görüyorum.
Gülen dudakların hemen üzerinde yorgun bir çift göz,
Ele veriyor her şeyi.
Güzel olanın geçmişte kaldığını bilmenin yorgunluğu bu.
Ve mazide kalan güzel insanların yokluğunun sancısı
Bilirim.
Gözleri bin yaşında olan dostum oldu benim.
Oradan bilirim.
Gözlerindeki yük omuzlara ağır gelince,
Erkenden göçüp gitmişti başkaca dünyalara
Geride bakir acıları ve adı sanı belli yorgunlukları bırakarak
Hayaller, yarım kalmışlıklar, uçuk kaçık fikirler
Her sabah gözünü açmadan elini attığı tütün tabakası
Adı sanı belli yorgunluklardan sadece bir kaçı
Ya ne idüğü belirsiz yorgunluklar?
Onları ne yapmalı?
Gözaltlarına biriken gölgeleri…
Durmak bilmeyen zamanı.
Sitemkâr bir “eyvallah” kâfi gelir mi?
Bağır çağır edilmiş okkalı üç beş küfür?
En güzel günlerin geçmişte kalışına ettiğimiz gibi
Ölüme yaklaştıkça yaşama arzusuyla doluşumuz gibi…
Herkeste adı konmamış bir iç sıkıntısı var görüyorum.
Hiç gözleri bin yaşında bir dostları ölmemiş gibi
Öylece, alelade
Adı konsa neyse de adı konmamış işte.
Adını koyamadan gitti gözleri bin yaşındaki dostum
Adını koyamadığı bir diyara
Adını koyamadığı bir boyuta…
En güzel günlerini geçmişe gömerek
Koyamadan çocuğuna anasının adını
Acılarını koydu tabakasına,
Yola koyuldu…
Bir daha dönmemecesine
Geçmiş gibi, güzel gibi, umut gibi.
(Erzurum/Yoncalık KYK Erkek Yurdu 606 numaralı odanın en güzel adamı, uzun ve soğuk Erzurum gecelerinin en güzel sohbetli dostu, gözleri bin yaşında, anıları ise ölümsüz olan merhum Murat Tunç anısına…)
İlk yorum yapan siz olun