Adana gibi yazın en hoyrat halinin yaşandığı bir memlekette yaşamama rağmen seviyorum bu mevsimi. Yaz mevsimini öyle kısaca hele ki dümdüz anlatamam sizlere. Ama bana hissettirdiklerini, anımsattırdıklarını, özlettirdiklerini, sevdirdiklerini parça parça yazayım siz zihin dünyanızda birleştirin. Ne de olsa herkesin “yazı” kendisine…
Kapıların, pencerelerin ve perdelerin ardına kadar açıldığı, uzun balkon konuşmalarının başladığı mevsimdir yaz.
Hafif kıyafetlerle rahatlayan bedenimizin aynı rahatlığı ruhumuza tesir ettirdiği mevsimdir yaz.
En sulu, en şekerli meyvelerin, en canlı renklerin, en kızıl gün batımlarının mevsimidir.
En tatlı aşkların yıldızlar altında demlendiği, en uzun gecelerin şahididir yaz.
Evsizlerin, yurtsuzların, çatısı akanların, bacası tütemeyenlerin en sevdiği mevsimdir.
İşinden, okulundan, bitmeyen mesailerinden bunalanların kaçamağıdır.
Serin sulara, dağlara, ormanlara, gidilmeyen köylere kavuşmaktır.
Açık mavi gökyüzü, sapsarı güneş ve yemyeşil yapraktır.
Hafif mezeler, bol yeşilli salatalar ve buz gibi içeceklerdir.
Günlük düşünceler, hafif kitaplar, atıştırmalık diziler ve bol kahkahalı muhabbetlerdir.
Bolca açık alan, bolca oksijen, bolca topraktır.
Daha hareketli şarkılar, daha neşeli düğünler, daha kalabalık partilerdir.
Sabah kuş sesi ile uyanıp akşam başka evlerden gelen okey taşı sesi ile uyumaktır.
İnce bir pike ile en hafif uykudur.
Dizi parçalanmış çocuktur yaz;
Sokak futboludur, langırttır, gece eve geç gidebildiğin ergenliğindir.
Daha az hastalık, daha az hastane, daha az öksürük, daha az ilaçtır.
Uzun motosiklet rotaları çizebilmektir. Yüzüne çarpan rüzgârla üşümeden dost olabilmektir.
Mavi sandalyeli, mavi panjurlu, beyaz kirece bulanmış evleri ile şirin bir sahil kasabasıdır.
Külahta erimiş dondurmadır, kaynamış mısırdır, bici bicidir, haytalıdır, buz gibi ayrandır.
Hasır şapka, rengârenk desenli gömlek, şort ve parmak arası terliktir.
Plajdaki şezlong, ormandaki ateştir.
Daha yavaş akan bir hayat, daha kaliteli bir tembelliktir.
Serinlemek için banka şubesine dalmak, darlanınca güneşe iki el ateş etmektir.
Klimayı icat eden adamın yedi sülalesine dualar etmek, cennete girmiş olmasını dilemektir.
Balığı denizin kenarında, meyveyi tarlanın başında yemektir.
Arada bir boynu gıdıklayan rüzgârla cilveleşmektir.
Sabah yüze çalınan suyla barışık olmaktır.
***
Ve daha nice sebepler sayabilirim…
Buradan kış seven melankoli bağımlılarına sesleniyorum; bir an önce bu sevdadan vazgeçin. Fakirlerin, sevdalıların, tembellerin ve keyifçilerin mevsimine, bu cazibeli dünyaya dâhil olun. Cama vuran su damlalarına güzellemeler yaparken öksürdüğünüzü, aksırdığınızı, tatsız bitki çaylarını havalı sunmaya çalıştığınızı biz çok iyi biliyoruz. Eyyy kışçılar, siz kimsiniz ya?
Umarım bu manifestom kış lobisine ve diğer şer odaklarına bir tokat gibi çarpar.
Hepinize şimdiden bol güneşli, neşeli ve sağlıklı bir yaz diliyorum.
İlk yorum yapan siz olun