İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bakkalda Bulduğum

Tahmini Okuma Süresi: 3 dakika

Koku, birçok insan gibi bende de en kuvvetli hafıza tazeleme, başka bir deyişle geçmişi hatırlatma aracı. Gördüğümüzü, duyduğumuzu, tattığımızı hatta dokunduğumuzu zaman içinde unutabilirken, kokladığımız şey asla unutulmuyor. Burnumuza çektiğimiz bir koku bizi anında on yıllar önce bulunduğumuz bir mekana, konuştuğumuz bir kişiye götürüyor.
Bugün girdiğim bir bakkalda aldığım koku beni, elime beş lira tutuşturulup sıkıca tembihlenip bakkala ekmek aldığım günlere götürdü. Daha doğrusu o bakkalın içine, ekmek dolabı ile kasa arasında avcumdaki parayı bakkal amcaya verdiğim o “an” a… Çünkü o bakkal gibi kokuyordu bugün girdiğim bakkal. Bakkal gibi kokan kaç bakkal kaldı ki sonuçta (marketleri saymıyorum bile) Haliyle mutlu oldum. Tıpkı o günlerde mutlu olduğum gibi. Sonra düşündüm. Bir bakkal nasıl bakkal gibi kokar ki? Bunun cevabını bulmak için daha derin çektim içime bakkalın kokusunu. Bir sırrı arar gibi ciddiyetle, tutkuyla çektim içime. Neydi bu gizem?

Ahşap dolap içinden gelen taze somun ekmek kokusu çarptı ilkin burnuma, sonra çuval içindeki baklagiller ve baharatların kokusu. Peynir kokusu da öteden hafiften geliyordu. Kasa önünde ağzı açıkta bir karton kutu içinde de epeyce gofret vardı. Onların da kokusu figüran bir oyuncu gibi varla yok arasında hissediliyordu. Kokuyu büyük bir keyifle içime çekerken tepemde eski bir pervane dönüyordu. Kokuyla beraber o da dikkatimi çekti. Evet, bir bakkalı bakkal yapan şeylerden biri de o pervane. Hep aynı ritimde çıkardığı ses kokuyla birleşince zihnimdeki bakkal resminin fluluğu kayboluyor herşey netleşiyordu. Derken bakkal gazete sayfasını huni yapıp içine yumurta koymaz mı.. Off.. Resmen “ben bakkalım, ben buradayım, ölmedim” diyordu, sarılıp eline öpesim geldi ama yapmadım… Neyse biz koku olayına geri dönelim, evet burnuma saydğım ürünlerin kokusu çarpmaya devam ediyordu. Birbiriyle alakası olmayan bu ürünlerin kokusundaki ahenk hangi senfoni orkestrasında vardı ki? Sonra tozları gördüm. Çitosların ve tombilerin üzerinde daha belirgin olarak görünen toz dükkanın her köşesinde vardı. Muhtemelen o tozun kokusu da bu kokulara esans oluyordu. Onu da çektim ciğerlerime. Resmen mutluluk.

Sonra neden mahalle aralarına bile dadanan o çift kapılı serin marketleri sevmediğimi birkez daha anladım. Bu karşıtlık sadece politik nedenlere indirgenemeyecek kadar derindi zira. O marketler kokmuyordu.Dolayısıyla çocukluk hissini, anılarımı, saflığı ve muhabbeti bulamadığımı bugün anladım . Bakkalda bulduğum şey tam olarak buydu. O an oradan ne aldığımı hatırlamıyorum ama önemi de kalmamıştı zaten, ben aradığımı bulmuştum o bakkalda.

Hanifi Aktaş

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir