Güzel ülkemde bazı gerçeklikler hiç değişmiyor. Bunlardan birisi -ne yazık ki genç işsizlik, diğeri de yine -ne yazık ki- İş’in değersizleşmesi. Mevzubahis gerçeklikler gibi, bu duruma siyasilerimizin verdiği tepki de değişmiyor. Ne zaman genç işsizlik oranları açıklansa akabinde bir siyasi çıkıp “işsizlik yok gençler iş beğenmiyor” beyanında bulunuyor… Peki, öyle mi sahiden? Gençler iş mi beğenmiyor? Dahası çalışmaktan, üretmekten kaçıp bir ömür yan gelip yatmak mı istiyor? Ben böyle bir ihtimale inanmıyorum. Ruh ve beden sağlığı yerinde olan hemen her insan çalışmak, üretmek ve ürettiğinin taktir edildiğini (maddi manevi) görmek ister. İnsanın fıtratında böyle bir haz var. O yüzden gençler iş beğenmiyor demek yerine, işin kendisi beğenilmeyecek formlara sokuluyor demek daha doğru bir ifade olabilir mi?
Kim ömrünün en sağlıklı, en verimli, en enerji dolu yıllarını 12 saat çalışıp emeğinin karşılığını alamayacağı bir işi beğenir ki? Kim plazalardaki ego savaşları altında ezilmek, ya da fabrikaların paslı makineleri arasında hiçleşmek ister ki? Kim çalışmaktan arta kalan bir tatil gününde, üstelik ömrünün en sağlıklı olması gereken çağında, bel ağrısını dindirmek için tüm gün sırt üstü yatmayı yeğler ki?
Evet, gençler iş beğenmiyor. Beğenmeleri mi gerekiyordu? Yalnızca iş ve ev arasına sıkıştırılmış bir ömür ne kadar insan doğasına uygun? İnsan tek bir fonksiyona sıkıştırılamayacak kadar karmaşık ve duygusal değil midir?
Bertrand Russellder ki, “İnsan doğasının kabul edemeyeceği şey çalışma değil, aşırı çalışmadır. Herkesin iyiliği için yapılan çalışmalara kim hayır diyebilir ki? Emek sarf etmek, çalışmak, kendi başına yaşamı ve sağlığı oluşturan, birikmiş enerjinin boşaltılmasını sağlayan fizyolojik bir gerekliliktir. Eğer birçok iş şu an isteksizce gerçekleştiriliyorsa bunun sebeplerinden başlıcaları ya aşırı çalıştırılma ya da düzensiz organizasyondur.”
İnsanlar kendi beşeri tarihleri boyunca sadece hayatta kalmak için üretmedi, üretmenin hazzını yaşamak için de üretti. Sanatsal üretim buna en güzel örnektir. İnsanlık tarihi boyunca üretim sorun olmadı, ihtiyaç fazlası üretim için ihtiyaçtan fazla çalışmak sorun oldu.
Peki, neden aşırı çalıştırılıyoruz? Neden çalışma hayatındaki organizasyonlar bu kadar kötü ve düzensiz inşa ediliyor? Hani makineler insanoğlunun iş yükünü hafifletecekti? Hani işçiler kendilerine, ailelerine ve hobi aktivitelerine yeterince zaman ayırabilecekti? Yüz yıl öncesine göre makineleşmede devasa artışlar varken neden çalışma saatlerinde aynı oranda azalma yok? Nüfusa dayalı ihtiyaçlar da arttı diyorsanız yanıldığınızı net bir şekilde söyleyebilirim. Nüfusun artış hızı ile ihtiyaçların artış hızı hiçbir zaman aynı olmadı. Demek ki ihtiyaca göre üretim yerine üretime göre ihtiyaçlar oluşturulma yoluna gidilmiş. Her sektörde ihtiyaç fazlası devasa ürün ve hizmetler çöp olurken, bu israfı önlemek şöyle dursun, israf için kocaman şirketler yarışıyor. Bu yarışın kendisi düzensiz organizasyon ve çok çalışma dediğimiz olguyu meydana getiriyor. Buradan çıkan sonuç, gençlerin iş beğenmediği değil, gençlerin beğenebileceği üretim ortamlarının, organizasyonlarının olmayışı. Bu sorun uzun yıllardır o kadar çok dile getirildi ki nihayet bu yönde olumlu örnekler de görmeye başladık.
Kötü çalışma koşullarının ve klasik iş organizasyonlarının verimsizliğini gören kimi şirketler evden çalışma, vb. ofis ortamını eğlenceli hale getirme, çalışma gün ve saatlerini düşürme yollarına başvurdular. Bunu pandemiden bağımsız ele alabiliriz çünkü pandemi süreci yokken de bu uygulamaları hayata geçiren şirketler zaten vardı. Çalışma gün ve saatlerinin düşmesine rağmen bu sistemle verimliliğin arttığına da şahit olmuşlar. Türkiye’de henüz yaygınlaşmasa da özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi metropollerde çalışan memnuniyeti üzerine kurulu iş organizasyonları mevcut ama sayıca yeterli değil. Fakat sayılarının artacağına hiç şüphem yok zira klasik iş anlayışının verimsiz yapısı çökmeye mahkûm görünüyor.
Geleceğin üretim anlayışını yakalamak için öncelikli olarak ilk etapta yapılacak iki şey kalıyor, birincisi genç işsizliği kalıcı olarak önleyecek üretim sahalarının açılması, ikincisi açılan üretim sahalarının sağlıklı, verimli ve insani koşullarla desteklenerek çalışmayı, üretmeyi keyifli hale getirmek.
Güzel ülkemin güzel insanları bunu hak ediyor.
Hanifi Aktaş
(05.03.2021 tarihinde mevzuhaber.com sitesinde yayımlanmıştır.)
İlk yorum yapan siz olun