İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bertrand Russell/Özgürlük Yolu Kitabından Notlar

Tahmini Okuma Süresi: 7 dakika

*Marks’ın sosyalizminin devlete çok fazla güç vermesinden çekiniyorum, öte yandan devleti yok etmeyi amaçlayan sendikacılığın ise, değişik üretici grupları arasındaki rekabete son vermek için merkezi bir otorite kurmak zorunda kalacağına inanıyorum.

*Sabırsız bir idealist, dünyaya mutluluk getirmek için çabalarken karşılaştığı muhalefet ve yaşadığı hayal kırıklıkları ile nefrete sürüklenecektir.

*Bir işçinin ürettiğinin karşılığı, hayatta kalmasını ve soyunu sürdürmesini sağlayacak geçim araçları ile sınırlıdır.Fakat bir malın fiyatı, dolayısıyla emeğin fiyatı o malın üretim maliyetine eşittir.Bu nedenle işin iticiliği arttığı oranda işçinin ücreti düşer.Dahası, makineleşme ve iş bölümü arttığı oranda da işin ağırlığı artar.

*Modern sanayi ataerkil ustanın küçük atölyesini sanayi kapitalistinin büyük fabrikasına dönüştürmüştür. Bir fabrikaya tıkılan işçiler tıpkı bir asker gibi örgütlenirler. Sanayi ordusunun bir eri olarak tam bir subay ve astsubay hiyerarşisinin denetimi altında tutulurlar.

*Marks şöyle der: Komünistler proleteryanın savunucularıdır. Uluslararası ölçekte düşünürler. Komünistler ülkeleri ve ulusları yok etmekle suçlandılar. İşçilerin zaten ülkesi yok. Olmayan bir şeyi onların elinden alamayız.

*Marks şöyle der: Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok. Ama kazanacakları bir dünya var. Tüm ülkelerin işçileri birleşin.

*Bakunin: Bakunin 1814 yılında Rus aristokrat ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Sonrasında dünyanın önde gelen anarşistlerinden birisi oldu.

*Kapitalizm çalışmayı tamamen ruhsuz ve zevksiz ticari bir faaliyet haline getirmiştir.

*Dünyadaki refahın daha adil bir dağılımı için duyulan istek Sosyalizmin ve Anarşizmin en önemli ilham kaynağı olmuştur.

*Anarşizmde çalışma zorunluluğu diye bir şey olmaz. Sosyalistler ise insanları çalıştırırlar. Bir kısmı tüm işçilerin ücretlerini bir tutarken bir kısmı ise daha değerli olan iş için daha fazla ücret verir.

*Ücreti daha iyi olan işlere genelde pahalı bir eğitim almış olanlar girebilir. Bu insanlar da genellikle yetenekleri ile değil şansları ile seçilirler. Kişiye çalışmaya istekli olduğu için değil, işverene faydalı olduğu için iş verilir.

*Eğitim en yüksek basamağına kadar ücretsiz olsaydı, anarşist bir rejim tarafından bilinçleri köklü bir şekilde değiştirilmedikçe hiçbir genç belli bir miktardan fazlasını talep etmezdi.

*İnsan doğasının kabul edemeyeceği şey çalışma değil, aşırı çalışmadır. Herkesin iyiliği için yapılan çalışma değil de sadece birkaç kişinin lüks yaşaması için yapılan çalışmalar kabul edilemez. Emek sarf etmek, çalışmak, kendi başına yaşamı ve sağlığı oluşturan, birikmiş enerjinin boşaltılmasını sağlayan fizyolojik bir gerekliliktir. Eğer birçok iş şuan isteksizce gerçekleştiriliyorsa bunun sebebi ya aşırı çalıştırılma ya da düzensiz organizasyondur.

*Her gün yapılan 4 saatlik bir çalışma herkese sade, orta sınıf bir ev sağlayabilir. Yıllardır sorulan şu: hoş olmayan işleri kim yapacak? Eğer hala hoş olmayan işler varsa, bunun nedeni bilim adamlarımızın bu işi zevkli hale getirebilecek bir yol bulma zahmetine girmemiş olmalarıdır. Zira bu işi boğaz tokluğuna yapacak bir sürü insan olduğunu biliyorlardı.

*Fazla ağır işler yapan insanlara bir takım ayrıcalıklar verilmesi gerektiği kanaatindeyim.

*Şuan bile çoğu işi ürkütücü kılan sadece uzun çalışma saatleridir. Eğer çalışma saatleri normal bir insanın kaldırabileceği şekilde düzenleyip; misal 4 saat olsa idi şuan angarya gibi görünen birçok iş kolaylaşmış olacaktı.

*Marksın “devletin varlığı” ile ilgili bir takım çelişkileri vardır. Bir yandan devlete güç verilmesine karşı çıkmaz fakat diğer yandan sosyalist devrim tam olarak gerçekleştiğinde bugünkü bildiğimiz anlamda devletin yok olacağını söyler.

*Devletin yüceltilmesi ve her vatandaşın görevinin devlete hizmet etmek olduğu öğretisi ilerleme ve özgürlüğe tamamen zıttır. Bizlerin hizmet etmesi gereken devlet değil halktır.

*Eğer maddi açıdan rahat, fakat tarladaki koyun sürüsünden farksız bir toplumla, sefalet içinde yaşayan, fakat bazı ölümsüz gerçeklere ulaşmış bir toplum arasında seçim yapmak zorunda kalsaydım tercihimi ikinciden yana kullanırdım.

*Çok erken yaşta çocukların çalışmaları rekabet ruhunu aşılar; onların bilgiye, gerçekten ilgilendikleri için değil de sınavlarda faydalı olabileceği düşüncesiyle yaklaşmasına neden olur. Zorluklar üzerinde düşünme ve bir süre sessiz kalma yeteneğine değil de kalıplaşmış sorulara kolaya kaçan cevaplar verme şeklinde vaktinden önce gelişen yeteneğe prim verir. Bu kusurlardan belki daha da kötü olanı, gençlerin çok küçük yaşlarda aşırı çalışmasına, böylece ergenliğe eriştiklerinde isteksiz ve ilgisiz olmalarına neden olmasıdır. Hiç şüphesiz günümüzde birçok parlak zeka bu sebeple körleşmiş ve isteği sönmüştür.

*En basit ve tek etkili çözüm, her tür eğitimin tüm insanlar için 21 yaşına kadar serbest kılınmasıdır.

*Tüm zamanını sanata ayırmak isteyen sanatçılar temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde ücretlendirilmelidir. Ve canları istediğinde yürüyerek yabancı ülkelere gidebilecek, havanın ve güneşin tadını çıkartabilecek, en az kuşlar kadar özgür ve mutlu olacaklardır. Bu insanlar toplum yaşamına renk ve çeşitlilik kazandıracaklardır. Onların hayata bakış açısı sabit bir evde yaşayan insanlarınkinden farklı olacak ve bizim ağırbaşlı ciddi uygarlığımızı öldürmeye çalıştığı ve aslında çok da gerekli olan neşeyi ayakta tutacaklardır.

*Ticarileşmiş bir toplumda bir sanatçı para kazanabiliyorsa, para kazandığı için saygı görür, fakat sayesinde para kazandığı sanat eserlerine duyulan içten bir saygı söz konusu değildir.

*Her şeyi para ile ölçen bir toplumda, aynı şey sanatçı için de geçerlidir. Eğer zengin olabilirse milyarderden daha az da olsa bir saygı görebilir. Fakat kitaplarına, eserlerine duyulan saygı aynı oranda değildir.

*Yaşam mücadelesi ve yapılan işlerin gerektirdiği ciddiyet, insanları şakalardan haz almayacak kadar ciddi ve sanatla uğraşmayacak kadar meşgul hale getirir. Daha iyi bir düzenle yaşam mücadelesinin kolaylaştırılması, çalışma saatlerinin azaltılması ve var olma yükünün hafifletilmesi yaşamdan alınan hazzı ve dünyadaki güzelliklerin farkına varmak için gerekli yaşamsal enerjiyi artıracaktır. Bu başarılabilirse, güzel şeylerden daha çok tat alınacak, sanatçıların eserleri daha çok takdir edilecektir.

*Yaşamları kendileri, arkadaşları ve dünya için faydalı olanlar umutlu ve neşeli insanlardır. Hayal güçlerini olması mümkün şeyler için ve bunları hayata geçirme. yollarını bulmak için çalıştırırlar

*Çalışma hayatlarındaki rakiplerini kıskanmaz yapılması gereken işle ilgilenirler. Siyaset alanında, sınıflarının ya da uluslarının haksız elde ettikleri ayrıcalıkları savunmak için zamanlarını ve enerjilerini harcamaz, dünyayı genel olarak daha mutlu daha az acımasız, birbiriyle çatışan hırslar arasındaki mücadelenin daha az olduğu ve gelişmeleri baskı yoluyla engellemeyen insanlarla dolu bir yer haline getirmeyi amaçlar.

*Sahip olmaktan çok yaratmayı hedefleyen bir ruh hali içinde yaşanan yaşamın temelinde zor koşullar tarafından bile yok edilemeyecek bir mutluluk vardır.

*Zulüm uygulayanı da uygulananı da alçaltır.

*Yoksulluk bir belirtidir, kölelik ise hastalık. Zenginliğin ve yoksulluğun uç noktaları sahip olmanın ve köleliğin uç noktalarını takip eder.

*İnsanlar fakir oldukları için köleleştirilmezler, köleleştikleri için fakirdirler.

*Orta yaşların sonunda emekli olabilenler sıkılırlar, çünkü özgürken zamanlarını nasıl değerlendireceklerini öğrenmemişlerdir ve bir zamanlar iş dışında sahip oldukları ilgi alanları da yok olup gitmiştir.

*Eğer insanlara para verilirse zaman içinde bunu biriktirip kapitalist olabilirler.

*Eğitim, özgürlük ve özel sermayenin kaldırılması sayesinde işlenen suç oranı inanılmaz derecede azalacaktır.

*Bizim hayal ettiğimiz dünyada korkular ve para ile ilgili umutlar yaşamdan çıkarılmış olacaktır. Hiç kimse yoksulluk korkusu ilse ezilmeyecek ve servet umudu ile merhametsiz biri haline getirilmeyecektir.

*Hayalini kurduğumuz dünyada, çalışma özgürce yapılan bir faaliyet olacak, aşırıya kaçmayacak, en basit iş bile hızlı bir ilerlemenin olduğu kolektif bir girişime duyulan ilgi ile beraber yaratma zevki ile dolu olacaktır.

*Ekonomik nedenler evliliği bir pazarlık ve sözleşme sorunu haline getirir, sevgi hep ikinci plandadır ve her ne kadar fark edilmese de sevgisizlik özgürlüğün olmayışının nedenidir.

*Eğer bilim devlet tarafından düzenlenir ve denetlenirse kısa sürede basmakalıp bir hale gelecek ve ölü olacaktır.

Hanifi Aktaş

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir