İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

KADIN EKMEK VE EMEK

Tahmini Okuma Süresi: 3 dakika

Adana'da Karataş ve Tuzla yolu üzerinde, yol boyunca sıralanan çadırlarda yaşamlarını sürdürmeye çalışan Kobane'li, Halep'li, Şırnak'lı kadınların hem çadırlarda hem de tarlalarda verdikleri emek ve savaş nedeniyle göçüp geldikleri topraklara duydukları özlem, savaşın ve emek sömürüsünün yarattığı tahribatı gözler önüne seriyor.
Suriye'de yaşanan savaş ve katliamların ardından ülkelerinden kopup Türkiye'ye sığınan Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de yaşadıkları, yağmurdan kaçıp doluya tutulmak deyimini akıllara getiriyor. Zira Türkiye'de artık ucuz iş gücü denilince ilk akla Suriye göçmenleri geliyor. Ucuz iş gücünden kaynaklı emek sömürüsünün en çok yapıldığı alanın başında ise Tarım sektörü geliyor. Çukurova'da tarım alanında çalışan emekçilerinin dillerinin ise artık Arapça ve Kürtçe olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz.
Adana'nın Karataş ve Tuzla ilçelerine bağlı Karagöçer ve Çağırkanlı köylerinin bereketli topraklarında da tarım emekçilerinin büyük çoğunluğunu Kobane'den, Halep'ten ve Şırnak'tan göçen Kürtler ve Araplar oluşturuyor. Dilleri ve geldikleri yerler farklı olan bu insanların ortak noktaları ise tarım emekçisi olmalarının yanı sıra savaşın acımasızlığını her yönüyle yaşayıp tecrübe etmeleri. Kendi evlerini, topraklarını, okulunu, komşularını terk edip Çukurova'ya yerleşen bu insanlar artık aynı tarlada ortak bir kader etrafında toplanmış durumda. Gündüz hep beraber tarlada çalışıp akşam da yine hep beraber çadırlarına doğru yol alıyorlar. Çadırlara gidildikten sonra da şüphesiz emeği kesintisiz sürenler yine kadınlar. Çadırın bakımı, çocukların bakımı, yemek hepsi kadınların omuzlarına yüklenmiş durumda.
Kobane'den gelen Evin Aravej ve Zehra, Şırnak'tan gelen Zere Çakır, ve Adıyaman'dan gelen Hanım Akdoğan, bu kadınlardan sadece bir kaçı. Hepsi de yaşadıkları coğrafyadaki savaş ve zulümden önceki hayatlarından bahsederken duygulanıyor. Hatta 16 yaşındaki Zehra Kobane'deki yaşantısından bahsederken gözyaşlarını tutamıyor. Kobane'de çok güzel bir hayatlarının olduğunu, oradayken çalışmak zorunda kalmadan okuluna gittiğini, arkadaşları ile vakit geçirme fırsatının olduğunu, burada ise tüm vaktinin çalışmakla geçtiğini anlatıyor. Savaş bittiği an hiç düşünmeden tekrar Kobane'ye döneceğini de ekliyor. Doksanlı yıllarda köylerinin yakılıp boşaltılması ile Adana'ya göçüp gelen Zere Çakır ise 20 yıldır çadır hayatını yaşıyor. Geçen 20 yıl içinde çadır yaşamına fazlasıyla alışmış durumda. Öyle ki çadırının normal bir köy evinden farkı yok. Misafir odası, yatak odası ve mutfağı ile geniş ve ferah bir çadır oluşturmuş kendisine ve ailesine. Ailecek tarım emekçiliği yaparak hayatlarını sürdürdüklerini anlatan Çakır, çadır yaşamının kendilerini yıprattığını dile getirirken o da Şırnak'taki savaşın bittiği, barışın geldiği gün köylerine döneceklerini dile getiriyor. Tarlada işçilere su dağıtırken gördüğümüz Hanım Akdoğan ise diğer kadınlara nazaran biraz daha şanslıydı. Şansı abisinin o tarlada çavuşluk (işçilerden sorumlu-usta başı) yapıyor olmasından kaynaklı. Akdoğan, şimdiki işinin rahat olduğunu, işçilere sadece su ve yemek götürdüğünü, fakat eskiden tarım emekçisi olarak çok ağır işlerde çalıştığını söylüyor. Adana'da, Mersin'de ve Hatay'da yıllarca tarım emekçiliği yaptığını ifade eden Akdoğan, tüm bunları yaparken bir de çocuk büyütüp çadır işleri ile uğraştığını haliyle çok yıprandığını dile getirdi. Şuan bu tarlada abisinin yanında değil de başka bir tarlada çalışsaydı çok daha zor şartlarda olacağını belki de çalışamayacağını söyleyen Akdoğan, tüm tarım emekçilerinin işlerinin göründüğünden çok daha zor olduğuna değinerek sözlerini noktaladı.
Çukurova'nın savaş mağduru emekçi kadınları, daha ne kadar zaman bereketli toprakları ekip biçmeye, ucuz iş gücü olarak çalışmaya devam eder bilinmez, ama geldikleri yerlere dönüp kendi işlerine, komşularına, okullarına kavuşmayı dört gözle bekledikleri aşikar.

Hanifi Aktaş

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir