İlkbahar sabahının ilk ışığında, yarım saatliğine de olsa şehre sis çökerdi. Temizliğin, duruluğun bir kokusu olduğunu o sis'te öğrendim. Ciğerlerimin tamamen dolduğuna emin olana dek içime çektiğim, çektikçe gözlerim kapalı, yüzümde şımarık bir gülümseme ile “iyi ki yaşıyorum” baloncuklarının zihnime doluşmasına neden olan bir kokuydu bu. İçinde, tarifine kelime bulamayacağım kadar hoş bir aroması vardı bu kokunun. Nasıl anlatayım şekerli, sulu bir portakalın ilk bıçak darbesi ile burnunuza ruhunu teslim ederken saldığı o kokuyu hayal edin. İşte öyle bir şeydi. Şıpsevdi sakızlarının kokusundan bile güzel… Bir kokunun sadece ciğerlere dolmadığını, tüm ruhu dolaşıp zihnin en derin, en kuytu noktasına ulaşabildiğini o sis'te öğrendim.
Sabahın o en bakir anında birçok insan yatağında olurdu, içten içe üzülürdüm onlara. Filmin en güzel yerinde uykuya dalan birisi gibi, günün en güzel zamanını kaçırıyorlardı. Bir yandan da bu gizemli kokuyu doğa ile aramda bir sır olarak düşünüp kendimi özel hissederdim. Ben hazır olup okul için dışarı çıktığımda herkes uyanmış olurdu, sis kaybolur, güneş belirginleşirdi. Aydınlığa küfrederdim. Her şeyi berraklaştırıp büyüyü bozduğu için küfrederdim. Sisimi, şekerli sulu portakal kokumu aldığı için küfrederdim.
Kokunun ruhuma bıraktığı olağanüstü huzur duygusu okul bahçesinde arkadaşımın omzundan hiza alıp sıraya geçtiğim an kaybolurdu. İçim sıkılır, varlığımı Türk varlığına armağan eder toz kokulu sınıfıma giderdim. Akşamları, üzerime onlarca şeyin kokusu sinmiş halde eve gelir, sabah sisimi, arınma seansımı beklerdim.
Yıllarca bıkmadan baharı bekledim. O kısacık “an” için koca bir mevsimi sabırla bekledim. Kaç bahar sonra doğa bu sırrı benden alıp gitti hatırlamıyorum. Ama şuan o kokuyu ilk aşkı özler gibi özlüyorum. Öksüz bir yavrunun anne kokusu alma ümidi ile annesinin hırkasına sarılması gibi özlüyorum.
Ama yok. Sis çökmüyor, şehir portakal kokmuyor… Şehir lanetlendi, şehir sissiz, şehir hissiz… Arınamayan kirli ruhlarımızla, güneşe teslim olup karanlıkta kalmanın hazin çelişkisini yaşayacağız… Üstelik sis beyazlığına ve sis kokusuna hasret.
Hanifi AKTAŞ
İlk yorum yapan siz olun