İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hayatımızda tek pozitif Kovid

Tahmini Okuma Süresi: 3 dakika

“İşçi” ve “pozitif” kelimelerinin yalnızca kovidle yan yana gelebildiği günlerden geçiyoruz. Kovid-19 testleri dışında biz işçilerin hayatlarında pozitif bir durum kalmadı maalesef. Özelde pandemi sürecinin, genelde tüm emek/emekçi sorunlarının daha çok paylaşım ve dayanışmayla çözüleceğini ümit ediyorum. Bu nedenle emeğin sesi olan her mecrada yaşadıklarımızı, sorunlarımızı ve çözümlerimizi paylaşmayı son derece önemli buluyorum. Bu anlayışla, ben de kendi yaşadığım süreci kısaca paylaşmak istiyorum.

İŞ ŞARTLARI KARANTİNA ŞARTLARINDAN AĞIR OLUNCA…

Atölyelerde ve fabrikalarda her gün birer birer, bazen beşer onar pozitif vakaların çıktığını duyan her işçi gibi bizler de sıranın ne zaman bize geleceğini bekledik. Üretimin durmaması adına, çarkların dönmesi adına (tabii patron lehine) kalanlarla çalışmaya devam edildi. Dolayısıyla geride kalanların payına hastalık korkusu ve artan iş yükü düştü. Bu öyle dayanılmaz bir hale geldi ki hastalığa yakalandığımızda bu duruma neredeyse sevinecek hale geldik. Öyle ki aynı atölyede bizlerle çalışan stajyer arkadaşımız Azat “Abi ben araştırdım, hastalık ilk beş gün zorlu geçiyormuş, geri kalan beş gün dinleniriz, vallahi ben pozitif çıkayım istiyorum” dediğinde ona “Deme öyle” demiştim ama bunu söylerken kendim de inandırıcılıktan çok uzaktım. İçten içe onun söylediklerine katılıyordum. Çalışmak, üretmek gibi insanın en derin duygularını besleyen değeri, öyle keyifsiz öyle ruhsuz bir hale büründürdüler ki hastalıktan arta kalacak üç beş güne sevinir hale geldik.

İSTİYORLAR Kİ İŞÇİ HEMEN İYİLEŞSİN

Şu an testimin pozitif çıkmasının üstünden üç gün geçti. Üç gündür evde bir odada karantina sürecini geçiriyorum. Stajyer arkadaşımız Azat da benden bir gün önce pozitif çıktı. O da evinde. Yorgunluğumuzun ne kadarı kovid, ne kadarı iş yükünden kalma bilmeden dinleniyoruz. Fakat bu dinlenme süresi de göze batmış olacak ki karantinanın ikinci gününde haberlerde 14 günlük karantina sürecinin 10 güne, hatta gerek duyulursa 7 güne düşürülebileceğini gördüm. Haberi görünce kendimi piliç fabrikalarında kesilmeyi bekleyen tavuklar gibi hissettim. İstiyorlar ki işçi hastaysa hemen iyileşsin, işçi uyuyorsa hemen uyansın, işçi gebeyse hemen doğursun… Yeter ki bu çark dönsün, sömürü duraksamasın. Duraksadıkları an düşecekleri korkusuyla sürekli telaş içindeler.

PATRONSUZ YÜRÜYOR, İŞÇİSİZ ASLA

Sonra telaşlarında bir parça haklı olduklarını düşündüm. Çünkü bir işletmede bazen bir işçinin yokluğu tüm işletmede hissediliyor. İşler aksıyor, sorunlar baş gösteriyor. Fakat patron bir ay gelmese, inanın yokluğu hissedilmiyor. Nitekim pandemi sürecinde patronu çok az gördük. Fakat üretim tüm hızıyla devam etti. O yokken, onsuz, ona çalıştık. O yokken, onsuz kendimize çalışmanın mümkün olduğunu göstermesi açısından da iyi bir pratik oldu. Bir fabrikada kıymetli olanın, yokluğu hissedilir olanın işçi olduğunu göstermesi açısından da tabii…

Umarım bu süreç hayatı üretenlerin, fabrikalarda, atölyelerde, tarlalarda ve madenlerde emeğini ekmeğe dönüştürenlerin kıymetinin daha çok bilinmesine vesile olur. Malum, aralık ayı işçiler için asgari ücretin belirlenmesi açısından önemli. Asgari ücretin belirlendiği sürece işçiler olarak daha çok dahil olacağımız günleri beklemekle beraber, az bir ümitle de olsa kıymetimizin bilindiği, insanlık onuruna yakışır bir ücretle karşılaşmak istiyoruz.

Şimdilik Azat haklı, çünkü atölyelerde 10 saat sağlıksız koşullarda üstelik çok düşük ücretlere çalışmaktansa hasta olmak daha iyi. Ama önce kendimizi, sonra şartlarımızı sonra da bu sömürü düzenini değiştirdiğimizde, çalışmayı, üretmeyi keyifli hale getirdiğimizde, hastalanmak isteyen bu defa sömürenler olacak. Üretenler, yaşamı var edenler en çok yaşamak isteyenler olacak…

Hanifi AKTAŞ

(11.12.2020 tarihinde Evrensel Gazetesi'nde yayımlanan yazı)

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir