Modern dünyanın cilalayıp, güzel bir makyajla sunduğu “kurumsallaşmanın” evlilik, din ve siyaset üzerindeki yozlaştırıcı etkisinden kısaca bahsetmek istiyorum. Hepsini tek bir yazıda anlatmak sizlere de bana da çeşitli zorluklar çıkaracağından yine bir yazı dizisiyle üç ayrı kavram üzerinden kurumsallaşmanın etkilerini anlatmaya çalışacağım. Her üç yazıda da sıkça kullanacağımız kurumsallaşma kelimesinin hem kelime anlamına hem de sosyolojik anlamına bakmakta fayda var.
Türk Dil Kurumu, kurum kelimesinin anlamını “Evlilik, aile, ortaklık, mülkiyet gibi köklü bir yapıyı içeren, genellikle devletle ilişkisi olan yapı veya birlik, müessese” olarak belirlemiştir.
Sosyolojide kurum, kuşaktan kuşağa aktarılan geleneksel düşünme hissetme ve yapma biçimleri olarak tanımlanır. (Zijderveld,2007:85)
Kurumsallaşma kelimesinin sıklıkla şirketlerde ve aile/evlilik tanımlamalarında kullanılması bana oldum olası tuhaf geliyor. Sermaye ile kurulup sermayeyi çoğaltmayı hedefleyen şirketlerle, sevgiyle kurulup sevgiyi çoğaltmayı hedefleyen “evliliğin” ortak kelimelerle ifade edilmesi sizleri de rahatsız etmiyor mu? “Evlilik kurumu”, “aile müessesi” gibi tanımlar sizce de sevgiden uzak kelime seçimleri değil mi? Değil diyorsanız yazının geri kalanı size biraz vakit kaybı olarak gelebilir. Yine de okuyup fikir sahibi olmak hepimizi için iyi olabilir.
Evliliğin Kurumsallaşması
İki yetişkin bireyin birlikte yaşama kararı alarak bu kararını topluma duyurması ve bunu sevdikleri ile kutlaması, sonrasında yuvalarına geçmesi evliliğin en özet ama –bana göre- en sağlıklı tanımı. Evlilik kimi zaman hukuki, dini ve örfi kurallarla zenginleşirken, çoğu zaman aynı kurallarla çekilmez bir hale geliyor; dahası evliliğin ruhu ölüyor. Evliliğin hukuki boyutu ve modern dünyanın talepleri doğrultusunda kurumsallaşması, çift taraflı bir sözleşmeye bağlanıyor. Adına nikâh töreni dediğimiz bu hukuki sözleşmenin bir noktaya kadar zaruri hale geldiği bir gerçek. Evlilik süresince veya evliliğin son bulması halinde maddi/manevi paylaşımların yasal zeminde korunması kabul edilebilir bir talep. Fakat nikâh akdine bunun ötesinde bir anlam yüklemek çiftler arasındaki sevgiyi köreltebiliyor. Esas amaç mutlu olmaktan, sağlıklı bir aile olmaktan, hayatı paylaşmaktan çıkıp sermaye paylaşımlı, kar odaklı bir şirket kurumsallığına eviriliyor. Çiftler karı koca olmaktansa şirket ortağı gibi hareket etmeye başlıyor ve ilk krizde ortaklık bozuluyor. Çünkü ortağınıza tahammül etmek, hele ki zarar anında tahammül etmek pek tercih edilir bir şey değildir. Bu durum nikah kıyıcı memurlarca da kanıksanmış olacak ki nikah töreninde “iyi günde kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta” vurgusunu yapma ihtiyacı hissediyorlar. Bazen tüm bu prosedürler de yetersiz bulunarak dini nikahta Mehir sözleşmeleri, takı pazarlıkları ve para mevzuları gelenek ve görenekler ardına sığınılarak fütursuzca yapılıyor. Bu anlayışın geldiği noktayı evlilik programlarında tapu kadastro muhabbetlerinden ibretle izliyoruz. Tapu senetleri ile doğru orantılı olarak artan talipler, tapu senetleri ile evlenen insanlar ve hayatın o senetlerden çok daha fazlası olduğunu acı ile tecrübe edip boşanan çiftler… TV programlarında ayıpladığımız, “anormallik” olarak nitelediğimiz birçok şeyi kendimize gelenek ve görenekleri siper ederek normalleştirmemiz de ayrıca bir eleştiri konusu fakat konuyu daha fazla dağıtmadan kurumsallaşma ihtiyacının nedenlerine biraz daha inelim.
Çiftlerin sevgilerini kurumsallaştırma ihtiyacı yalnızca ekonomik nedenlere dayanmıyor elbette. Toplum tarafından kabul görme, çocukların eğitim ve sağlık güvenceleri ve mülkiyet aktarımı için yasal zemin oluşturma gibi güçlü nedenler de var. Bu nedenler ne kadar güçlü olursa olsun sevginin ve anlaşmasız bağlılığın önüne geçmemeli. Aksi durumda tüm yasal izinleri alınmış ruhsuz bir beton ucube gibi ilk depremde yıkılacağı anı bekliyor çiftler. Resmi /dini nikahın, örf ve adetlerin çiftlerin birbirlerine olan güven
ve sevgilerinin önüne geçmemesi için her şeyden önce kadın ve erkeğin kendinden emin ve güçlü kişilikte olması gerekiyor. Güçlü kadın ve güçlü erkek, sevgilerini de güvenlerini de pekiştirirken kurumsallığa ihtiyaç duymaz. Bunların birer prosedürden ibaret olduğuna vakıf olarak birbirlerinin haklarını gözetme işini de karşılıklı olarak birbirlerine bırakabilirler.
Kurumsallaşmanın sevgiyi sıradanlaştırıp yavaşça yok etmesini önlemek için çok kuvvetli bir aşk ve tutku ile sevdiğiniz bir eşiniz veya eş adayınız yok ise yukarıda saydığım sıkıntıları sabırla aşmanız ve önceliğinize sevginizi koymanız zorlaşıyor. Her şeyin üstesinden gelecek kadar sevgi bağı kurduğunuz bir insana rast geldiyseniz şayet, yukarıda yazılanları hiç hesaba katmadan, hatta yasaları ve yasakları da hesaba katmadan sevgi sermayenizi büyütün. İyi günde kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta hesapsızca sevin.
Sevgiyle kalın…
Hanifi Aktaş
(23.04.2021 tarihinde mevzuhaber.com adresinde yayımlanmıştır.)
İlk yorum yapan siz olun