“Hayat devam ediyor” tesellisini genellikle yakınını kaybetmiş insanlara söyleriz. Sürekli söylendiği için cümle ruhunu ve derinliğini kaybetmiş gibi görünse de üzerine düşünüldüğünde gerçekten çoğu klişe gibi haklılık payı yüksek. Çünkü hayat ne olursa olsun devam ediyor.
Koca koca şehirler yıkılsa da otlar bitmeye, ağaçlar yeşermeye, sular akmaya, güneş doğmaya kısacası dünya dönmeye devam ediyor. Bizim dünyamız yıkılsa dünya dönüyor, mutluluktan dünyalar bizimmiş gibi hissetsek de dünya dönüyor. Üstelik aynı istikrarla, kararlılıkla ve inatla. Muazzam işleyen bir saat gibi her saniye tik tak tik tak…
Çatlamış asfaltın arasından ve parke taşlı yolların aralarından çıkan otlara şahit olmuşsunuzdur. Yahut yıllardır girilmeyen bir evin duvarlarını kaplayan yeşil sarmaşıklara, bahçesini saran otlara, ele avuca gelmez rüzgârların aşındırdığı heybetli kayalara şahit olmuşsunuzdur. Doğanın lügatinde pes etmek diye bir kelime yok. Misyonunu tamamlamaya programlanmış robot gibi doğadaki her şey kendisinden bekleneni sessiz sedasız yapıyor.
Bizler de bu doğanın bir parçası olarak bu mekanizmadan alacağımız ders/dersler var. En önemli ders ise pes etmemek sanırım. Kendi misyonumuzu tamamlamak için imkânlarımız ölçüsünde hayat mücadelemizi sürdürmek. Koca kâinatın içinde o ele avuca gelmez rüzgâr kadar ehemmiyetsiz durabiliriz ancak o rüzgâr kadar inatçı olursak var olabiliriz. Dahası kötülüğü yontabilir, kendimize alan açabiliriz. Yeter ki o inada değer bir hayat gayemiz olsun. Gaye motivasyonu, motivasyon inadı inatsa başarıyı getirecektir. Velev ki başarı gelmedi, gayeniz güzelse şayet zaten o yolun yolcusu olmak da keyif verecektir.
Yolundan keyif alınmayan bir hedefin kendisinden mutluluk beklemek nafile bir çaba. Ulaştığınız hedefte hayal kırıklıklarına uğrama olasılığınız ise yüksek… Tarih, tüm hedeflerine ulaşmış insanların da mutsuzluk sarmalına düşebildiği hatta intihara sürüklenebildiği örneklerle dolu.
Kısacası dostlar, modern dünyanın başarı ve sonuç odaklı insan profili tuzağına düşmemek gerek. İnat ile hırs arasındaki ince çizgide nice insan heba olup gitti. Doğru amaca yönelmiş bir inatçılık içten içe keyif verir fakat hırs ne olursa olsun kendi bataklığına çeker insanı.
Gelelim benim neden sizlerle böyle yazı paylaşma ihtiyacı duyduğuma…
Uzun süredir etrafımdaki insanların çoğunda mutsuzluk, yılgınlık ve umutsuzluk görüyorum. Hepsinin haklı gerekçeleri var. Gerekçelerin hepsinin üst başlığı iş, ekmek, adalet, özgürlük kavramlarında buluşuyor. Zaten bizlerin maalesef uzunca zamandır daha küçük dertleri olamadı. Ben de zaman zaman umutsuzluğa, mutsuzluğa ve öfkeye kapılıyorum. Ama tam da böylesi zamanlarda yukarıda saydığım örnekler bana ilham oluyor. Sonra doğrulup yürümeye devam etmem gerektiğine kendimi ikna ediyorum. Mutluluk pıtırcığına dönüşemesem de sabaha küfürsüz uyanabiliyorum. Yaşamak için sebeplerim oluşuna içten içe şaşırıyor ve seviniyorum.
Niyetim umut dağıtmak, mutluluk öğretmek değil. Belki de birçok şey ileride daha kötü olacak. Belki de bugün büyük dertler sınıfına soktuğumuz dertlerimiz bile ileride bizlere lüks gelecek. Ama bizler kendimizce güzel olan yolumuzda ilerlemeye devam edeceğiz. Yolda yeni güzel insanlar tanımak heyecanımızı diri tutacak, güzel sohbetler zihnimizi açacak, güzel şarkılar ruhumuzu güzel yemekler karnımızı doyuracak. Verdiğimiz nefesi tekrar alamayacağımız o büyülü an’a kadar bu döngü böyle devam edecek.
Bizler asfaltın içinden fışkıran otlarız, bizler terk edilmiş evlerin yeşil bekçileriyiz, bizler kayaları aşındıran görünmezleriz. Bizler inatçı yolcularız. Yoldayız. Yolda olmaya devam edeceğiz.
Yolda kalın dostlar.
İlk yorum yapan siz olun