Geçenlerde “Biz Tarihin Kandırılmaya En Yatkın Çocuklarıyız” başlıklı bir yazı yazmıştım. Orada kendi kandırılmışlıklarıma pek değinmeden genel değerlendirmelerle yetinmiştim. İnsanın kendi kandırılmışlıklarıyla yüzleşmesi kolay olmuyor. Yüzleştikten sonra bunları anlatmak ise hiç kolay olmuyor. Ama benim gibi kaybedecek çok az şeyi olan insanlara bazen deli cesareti gelir. Şuan olduğu gibi. O yüzden bu yazımda kendi kandırılmışlıklarımı anlatacağım…
İlk olarak annem kandırdı beni. İyi bir insan olmamı, kimseye kötülük düşünmemi, kimseye kötülük yapmazsam kimseden de bana kötülük gelmeyeceğini öğütledi. Bazen sözleriyle, bazen hal diliyle bu öğüdü verdi. Kimseyle kavga etmememi, kötü durumlarla karşılaşınca oradan uzaklaşmamı söylerdi. Ama hayat annemin dünyası kadar iyi değildi. Bazı kavgalara girmeliydim, bazı insanlara karşı kötü düşünebilmeliydim, bazen iyiliğe kötülükle karşılık verilebileceğini bilmeliydim…
Sonra okuldaki öğretmenlerim kandırdı beni. Okursam daha iyi bir hayatın beni beklediğini müjdelediler. İyi kötü üç üniversite geride kaldı. Bana kalan ise bir asgari ücret, bir de asgari yaşam oldu. Kitapların, entelektüel birikimin, okumanın ve yazmanın bu ülkede para etmediğini bilmeliydim.
Üniversite hocalarım da kandırdılar beni. Üniversite hayatını dolu dolu geçir. Konferanslara git, gezilere katıl, kitapları oku, en az iki gazete takip et, hayatı ve insanları okumaya çalış dediler. Üniversite hayatım boyunca alakalı alakasız bir dolu konferansa katıldım, imkanlar dahilinde gezdim, her ay paramın bir kısmını mutlaka kitaplara ayırdım. İki değil dört gazete takip ettim.(O dönem okunacak dört gazete vardı) Tüm bunların iş hayatında para etmediğini bilmeliydim.
Siyasetçiler durur mu? Onlar da kandırdılar beni. Değişim dediler, adil düzen dediler, emek dediler, özgürlük dediler… Liyakat dediler, gençlik dediler, refah dediler, hukuk dediler… Dediler de dediler. Sonra bunları yapmamakla suçladıkları kim varsa kapalı kapılar ardında ihale peşinde kol kola dolaştılar. Siyasetin bu karanlık yüzünü bilmeliydim.
Patronlar kandırdı beni. Çok çalışınca çok para kazanılacağından, zamdan primden bahsettiler. Yalnızca kendi ceplerindeki parayı düşündüklerini bilmeliydim. Çok çalışarak zengin olunmayacağını tahmin etmeliydim. Emek ve alın terinin kıymetini bilen çok az iş veren olduğunu bilmeliydim.
Bu kadar kandırılınca bende de sorun olduğunu düşünebilirsiniz elbette. Haklı da olabilirsiniz. Fakat sorun şu ki ben her kandırıldığımda bedelini ödeyip doğrulurken, kandırıldığını söyleyen başka büyük adamlar hiçbir bedel ödemeden alkış aldılar, makam, mevki aldılar, oy aldılar, onay aldılar, güç aldılar. Keşke her kandırılan, büyük adamlar kadar şanslı olsaydı.
Maalesef hayat kandırılırken bile adil davranmıyor. Bunu da bilmeliydim. Bilemedim ama öğrendim.
Her şeye rağmen kandıran taraf olmadığım için kendimi şanslı hissediyorum. Kandırılınca gerçeği öğrenip yola devam edebiliyorum. Kandıran olsaydım ruhumu kemiren vicdanımla hiçbir yola çıkamazdım.
İlk yorum yapan siz olun