İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

HATALAR, EKONOMİ ve BOZKURT MESELESİ

Tahmini Okuma Süresi: 4 dakika

Yaz sıcaklarında çekilmeyecek derecede yoğun bir gündem birikti sizlerle görüşmeyeli. Şu sıcak günlerde uzunca analizler okumak istemeyeceğini düşünerek konuşulmaya değer gündem başlıklarına dair kısaca görüşlerimi aktarayım.

Hatalarımız

İlk olarak mülteci/sığınmacı meselesini ele almalı. Bu meselede uzunca zamandır ülkece akıl tutulması yaşıyoruz. Vicdandan, akıldan ve bilimden uzaklaşıyoruz. Zaten uzun zamandır bu üç kavrama uzak olduğumuz için başımız beladan kurtulmuyor.

Baştan itibaren Suriye’deki savaşa müdahil olma politikamız, sonrasında mülteci kabul şeklimiz hatalıydı.

 Şam’da Cuma Namazı kılma fantezimiz koca bir coğrafyada kan ve gözyaşından başka bir şey getirmedi. Kimin eli kimin cebinde belli olmayan bir iç savaşta alenen bir grubu desteklemek, hatta silahlandırıp eğitmek bir hataydı.

Bu denli kirli ve bilinmezliklerle dolu bir savaştan –haklı olarak- kaçan insanları hiçbir oryantasyon sürecinden geçirmeden, demografik dengeleri hiçe sayarak Türkiye’nin dört bir yanına düzensizce dağıtmak hataydı.

 O insanları yalnızca sömürülecek ucuz iş gücü olarak görüp bir makine alır gibi alıp çalıştırabileceğini düşünmek, bunun ağır sosyolojik sonuçlarını düşünmemek bir hataydı.

 Evet, kimileri bu “hatadan” zengin oldu. Fabrikalarında işçi maliyetlerini yarıya indirdi, harabe evlerine kiracı buldu, traktör girmez tarlalarına ırgat buldu, inşaatlarına amele buldu. Para kazanmak dışında bir gayesi olmayan, dahası para kazanmak dışında bir meziyeti de olmayan asalak bir sınıf için başka endişelerinin, vicdanının olacağını düşünmek hataydı.

Kayseri’deki sabıkalılar

Şimdi tüm bu hataların acı reçeteleri daha görünür oldu. En son Kayseri’de denenen tehlikeli prova gelecek kötü günlerin davet mektubu gibi. Suriyelilerin dükkânları ateşe verildi, mahalleleri basıldı, araçları, motosikletleri yakıldı.

Bu eylemleri gerçekleştirenlerin yavaş yavaş sabıka kayıtları da dökülmeye başlandı. Ve hiç şaşırtıcı olmayan gerçekler ortaya çıktı. Olaylarda en önde, en ateşli şekilde bu “haltı” yiyenlerin sabıkalarında tacizden tecavüze, adam yaralamadan kaçakçılığa, hırsızlıktan gaspa birçok suç var. Bu tip insanlar böylesi zamanları sever. İçindeki hayvani duyguları bastıracak akıl, vicdan ve birikime sahip olmayan bu insanlar için böylesi ortamlar bulunmaz nimettir. Diledikleri gibi çalacakları, çırpacakları, yakacakları, yıkacakları, taciz/tecavüz eylemlerini gerçekleştirebilecekleri ortamı yakalarlar. Maalesef geri kalan sıradan insanlar da bazen bu insanların elinde oyuncak olduklarını bilmeden, bu işin yarınını, bu ülke insanının yarınını düşünmeden hareket ederler. Sonuçta yanan hepimiz oluruz. Bu iş böyle çözülmez. Umarım aklın, vicdanın ve bilimin yoluna tekrardan gireriz…

Ekonomi: “Kemerdeki Son Delik”

Gündemde ikinci sırada gibi görünen ama aslında birinci sırada olması gereken “ekonomi” meselesini de konuşmak gerek… Malum gri listeden çıkışımızı sevinç nidaları ile kutladık. Bir kısmımız –haklı olarak- “yahu bu listeye neden girmiştik?” diye sordu. Cevap elbette yok. İktidar, en iyi yaptığı şeyi yapmaya devam ediyor: tüm başarıları kendi hanesine, başarısızlıkları ise başkalarının hanesine yazma becerisini bu olayda da sürdürdü. Bunların yanı sıra Bakan Mehmet Şimşek’in asgari ücretle ilgili açıklamaları –bana göre gafı-, sadece vatandaşı kapsayan kemer sıkma politikaları, uçan kuştan almayı düşündüğü vergiler hepimizi çileden çıkarmaya başladı. Neredeyse her alanda patlak veren, yönetilemeyen bir süreç yaşıyoruz. Bu yönetilemezlik hali her gün ayrı bir kriz olarak karşımıza çıkıyor. İktidarın bugüne kadar en çok güvendiği sağlık alanında girdiği çıkmaz Bakan Koca’yı koltuğundan etti. Eğitim,  turizm ve sanayi tarafında da işler pek iç açıcı değil. Ne diyelim; Allah sonumuzu hayır etsin.

Milli Takım ve Bozkurt Meselesi

Birazcık normal bir ülke olsaydık bu ara tek gündemimiz milli takımın çeyrek finale çıkma başarısı olurdu. Ama şükürler olsun ki öyle sıkıcı derecede normal bir ülkede yaşamıyoruz. Bir ara Hollanda ve Fransa’nın bulunduğu gruptan lider olarak çıkan, turnuvanın en dikkat çekimi olan Avusturya’yı üst düzey bir mücadele ile yendiğimizi falan konuşacaktık neredeyse… Ama şükürler olsun ki bu galibiyetin de önüne geçecek nur topu gibi bir tartışmamız oldu. Merih Demiral’ın gol sevincini “bozkurt” işaretiyle paylaşması neredeyse maç kadar konuşulur oldu. Bu konuda topyekûn reddiyecilerle topyekûn kabulcülerin uzağındayım. Ben daha çok şartlı bir kabulden yanayım. Nasıl mı?

Türkiye’deki çeşitliliğin milli takıma yansıması, dolayısıyla gol sevincini de yansımasında benim açımdan bir beis yok.

Ama aynı şekilde bir futbolcu sol yumruğunu havaya kaldırdığında da kabul görecekse beis yok.

Başka bir futbolcu başparmağını, bir başkasını işaret parmağını havaya kaldırdığında kabul görecekse beis yok.

 Bırakalım da golü atan nasıl sevineceğine kendisi karar versin. Mühim olan onun işini yapıp gol atması, ya da rakibin gol atmasını önlemesi. Geri kalan hiçbirimizi ilgilendirmez. Baskı ve yasaklar ya riyakârlığı ya da isyanı doğurur.

Başka da bir işe yaramaz.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir